Bir Kültür İnsanı Şemseddin Sami

Araştırma-İnceleme 27 Mayıs 2024 15:04
Videoyu Aç Bir Kültür İnsanı Şemseddin Sami
A
a

Sami Fraşeri 19. yy. Tanzimat aydınlarından biridir. Her şeyden önce bir dil alimidir.  19.yy. Türk Edebiyatı’na büyük  katkılar sağlamış, ağırlıklı olarak dil üzerinde yoğunlaşmıştır. Dil alanında hazırlamış olduğu eserleri diğer alanlarda çalıştığı eserlerden oldukça üstündür. Sanırım dil alanında ki bu başarısının büyük bir bölümünü çok sayıda dil bilmesine ve Türk Diline gö

          Şemseddin Sami Bey Arnavutluk’un Yanya ilinde (bugün  Yunanistan’a bağlıdır.), Dağlı nahiyesinin merkezi konumunda bulunan Fraşeri bucağında  22 Receb 1266 yani 1 Haziran 1850 Çarşamba günü ailesinin altıncı çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Babası Halid Bey Berat’tan göç edip Fraşer’e yerleşmiş tımar beyleri neslindendir. Annesi Emine Hanım’dır. Kardeşlerinin ismi Abdül, Nefise, Naim, Şerif, Şahinisa, Tahsin ve Mehmet’tir.
 
Çocukluk ve Gençlik Yılları

          İlk öğrenimine babasının bilgin ve alim dostlarıyla özel olarak başlamıştır. Ailenin geleneği doğrultusunda köyde bulunan Bektaşi Tekkesi’ne devam etmiş, Kalkandelenli Mahmud Efendi’den Doğu kültürü ve dilleri üzerine dersler  almıştır. Arapça, Farsça ve Türkçe’yi bu sırada öğrenmiştir.  On dört  yaşına kadar bu şekilde devam etmiştir. Daha sonra Zossimaia Skoli adlı Rum jimnazına verilmiştir. O zamanlar bu okul bölgenin en iyi okulu sayılıyordu. Şemseddin Sami bu lise de Rum, Latin (Eski Yunan dili), İtalyan ve Fransız dillerini öğrenmiştir. Bunun yanı sıra Doğu dillerinide ihmal etmemiş daha önceden öğrenmiş olduğu  Arapça ve Farsçayı da  ilerletmeye çalışmıştır. Ayrıca bu jimnaz’da tarih, coğrafya, riyaziye, heyet, hikmet, teşrih derslerinide ikmal etmiştir. Şemseddin Sami Bey  21 yaşında 8 dili konuşup yazabiliyordu.
 


Memurluk Dönemi

          Kaynakların belirttiğine göre Şemseddin Sami Bey 1868 yılının yaz aylarında okuldan mezun olduktan sonra, kendi deyişiyle “biraz vakit vilayet mektubi kalemine devam” etmiş ve  Yanya’da 2.5 yıl memurluk yapmıştır. Bu memurluğun bir kısmını Yanya Mektubi Kalemi’nde sürdürmüştür. Daha sonra 1871 ya da 1872 yılında İstanbul’a gelmiştir. Burada Matbuat Kalemine dahil olmuştur. Bir taraftan memurluğu devam ederken bir taraftan da hiç bir zaman yayınlamayacağı bir genel tarih kitabı hazırlamıştır.  Bunun ardından 1872 yılında Madame de Saint Oune’nun eseri olan  “Tarih-i Mücmel-i Fransa” adlı eserin  çevirisini yapmıştır. Bu onun yayımlanan ilk eseridir. İçindeki öğrenme tutkusunu yazılarıyla yaymak istemiş ve  memurluğunun yanı sıra basın’a da sirayet etmiştir. Sabah gazetesinde makaleler yazarak matbuat ve edebiyat aleminde tanınmaya başlamış ve aydın kesimin ilgisini çekmeye başlamıştır.
 
          Aynı zaman Doğu ve Batı bilginleriyle ilişkiler içine girmiş alış-verişlerde bulunmuştur. Bu çok yönlü kafa çalışmaları Padişah II.Abdülhamid’i kuşkulandırmış ve  Şemseddin Sami 24 yaşında  Trablusgarp’a sürülmüştür. Şemseddin Sami Bey, Trablus valisinden büyük yardımlar görmüş daha sonra Vali’nin aracılığıyla İstanbul’a geri dönmüştür. İstanbul’a gelmeden önce Rodos’ta bir süre bulunmuştur. 1880'te Abdülhamit'in isteği üzerine saraya alınarak Mabeyn’de kurulan Teftiş-i Askeri Komisyonu'nun kâtipliğine getirildi. 1893’te aynı komisyonun baş katipliğine getirilmiştir. Ölümüne kadar koruduğu bu görev, onun ekonomik rahatlığa kavuşarak kitapları üzerinde çalışmasına imkân sağladı.
 
          Şemsettin Sami 1884'te İstanbul'da Kazasker Sadettin Efendi'nin kızı Emine Hanım’la evlendi; dört çocukları oldu. Oğullarından biri bugün adını bütün Türkiye'nin Galatasaray futbol kulübüyle birlikte andığı ama hayatına dair fazla bir şey bilmediği rahmetli Ali Sami Yen'di. 1893 senesinde ilk hanımının ölümü üzerine ikinci kez evlenmiştir. Bu eşinden de 1 çocuğu olmuştur. Hayatının son zamanlarında Erenköy’de ki köşkünde ikamete memur edilmiştir. Ziyaretçiden fazla hoşlanmayan ama geleni kapısından çevirmeyen Şemsettin Sami'nin çevresinde sıkça yabancı dilbilimcilerin ve
papaz, imam, haham üçlüsünden oluşan sohbet halesinin bulunduğunu söylemek mümkündür. Ancak içine itildiği ilgisizlik aile ortamındaki huzursuzluk bu barış adamını 54 yaşında tüketmiştir.
 
          Sekiz kardeşinin sekizinin de cumartesi günü ölmüş olması dolayısıyla cumartesilerden korkan Şemsettin Sami, cumartesiye denk gelen 1904'ün 18 Haziran'ında hayata gözlerini yumdu. Şemseddin Sami vefat ettikten sonra ondan geriye çok şey kalmadı. Hanımı, Şemseddin Sami vefat ettikten sonra Erenköy’de ki köşkü satmış ve kardeşlerinin yanına taşınmıştır. Bunun yanında aralarında el yazmalarının da bulunduğu 10 bin ciltlik kütüphaneden oluşan kitaplarda hamalların sırtında kağıt işi yapan bir ticarethane’ye gönderilmiştir. Ondan geriye, küçük kızı Sadiye Hanım'ın zar zor saklayabildiği yayımlanmamış çalışmaların bazılarının bulunduğu dosyalar, fotoğraf albümü ve Emine Hanım'ın resminin bulunduğu çerçeve kaldı.
 
Gazetecilik Hayatı
 
             Şemseddin Sami, İstanbul’a gelip Matbuat Kalemine girdikten sonra içindekini yazma isteği onu yayın hayatına itmiştir. Yayın hayatına Hadika gazetesinde mütercim ve yazı işleri yardımcısı olarak başlamıştır. Bu gazetenin 56. sayısında yayınlanan birtakım haber ve yorumlardan sonra gazete tatil edilmiş ve Ebuzziya Tevfik’in daha önce kiralamış olduğu Sirac gazetesinde yazmaya başlamıştır. Vatan Yahut Silistre’nin temsili ve arkasından meydana gelen olaylar üzerine Namık Kemal ve Ebuzziya’nın sürülmesinden sonra ona emanet edilen Tasvir-i Efkar Matbaasında basılmak üzere  Hadika gazetesini çıkarmıştır ve gazeteyi yönetmiştir. Ancak bu yönetme ve basma işi sadece 1 hatfa sürmüştür. Bunun nedeni Şemseddin Sami’nin devletin Rusya siyasetini ağır bir şekilde eleştirmesidir.
 
            Şemseddin Sami daha sonra Hadika gazetesinin sahibi Aşir Efendi’den gazeteyi iltizam usuliyle kiralamış ve günlük olarak kendi adına çıkarmaya başlamıştır. Hadika gazetesi kapandıktan sonra gazetecilik hayatı 1 yıl kadar sekmeye uğramıştır. Bu sırada Matbuat Kalemindeki işine devam eden Şemseddin Sami Dumonoit-Donnery’den İhtiyar Onbaşı adlı trajedi ile Jean Pierre Claris de Florian’ın Galetée adlı hikayesini Fransızca’dan tercüme edip aynı yıl için yayınlamıştır. 1874’ te İhtiyar Onbaşı adlı oyun Osmanlı Tiyatrosunda yayınlanıp ilgi görünce Şemseddin Sami Bey aynı yıl Besa yahut Ahde Vefa’yı yazıp sahnelenmesini sağlamıştır. Şemseddin Sami daha sonra Trablusgarb gazetesinin yönetimine getirilmiştir. Trablusgarb gazetesini Trablus’da yönetiyordu. İstanbul’a döndükten sonra Sabah gazetesinde çalışmış ve daha sonra yine aynı gazeteyi iltizam yoluyla çıkarmaya başlamıştır.
 
            Sabah gazetesi Şemseddin Sami’nin en önemli gazetecilik faaliyetidir. O kadar ki Sabah gazetesi devletin en uzun soluklu gazetesi olmuştur. Ünü bu gazetede yayılmıştır. Bu gazete 256. sayıya kadar çıkmıştır. 1878 yılında Mihran Efendi’nin sahibi olduğu Tercüman-ı Şark gazetesinin baş muharrirliğine getirilmiştir. 1878 senesinin Ekim ayında gazeteyi bırakmış ve bu tarihten sonrada bir daha hiçbir gazetede görev almamıştır.

 
 
Şahsiyeti ve Eserleri
 
          Şemseddin Sami oldukça ağırbaşlı bir zattır. Sesini yükselttiği görülmemiştir. Kendisine itiraz eden olursa onu uzun uzun ve pek büyük bir nezaketle dinler, lakin fikirlerinden bir zerre fedakarlığa kalkışmaz ve konuşmanın sonunda: “Belki haklısınız efendim, lakin ben böyle düşünüyorum!” diye dayatırdı. Derin bir sessizlik içinde çalışır, gürültü onu çok rahatsız ettiğinden evde bununla alakalı sıkı önlemler alınırmış. Yazarın bir diğer özelliği de kedileri sevmesidir. Çalışırken odaya kimse giremezken yanından tekir kedisini hiç ayırmazmış. Kendisi parayı sevmeyen birisidir, kitaplarla aşırı derece alakalı olan zat, kitaplara çok para harcıyordu bu yüzden satın aldığı köşkün 500 liralık borcunu bir türlü ödeyememiştir.
 
           Sami Fraşeri 19. yy. Tanzimat aydınlarından biridir. Her şeyden önce bir dil alimidir.  19.yy. Türk Edebiyatı’na büyük  katkılar sağlamış, ağırlıklı olarak dil üzerinde yoğunlaşmıştır. Dil alanında hazırlamış olduğu eserleri diğer alanlarda çalıştığı eserlerden oldukça üstündür. Sanırım dil alanında ki bu başarısının büyük bir bölümünü çok sayıda dil bilmesine ve Türk Diline gönül vermiş olmasına bağlayabiliriz. Şemseddin Sami vaktinin büyük bir bölümünü Erenköy’de ki köşkünde geçiriyordu. Evinin şamdanla aydınlatılmış çepeçevre kitaplarla çevrili bir odasında yorulmak bilmeden günde 13 – 14 saat çalışıyor edebiyat, sanat ve kültür alanındaki gelişmeleri yakın bir şekilde takip ediyordu.

            Türk Dili ile ilgili bu yoğun çalışmalarından dolayı onu Kâtip Çelebi’ye benzetsek herhalde mübalağa etmiş olmayız. O zamanlarda ortaya atılan Türkçe, Osmanlıca tartışmalarına karşı; Türkçenin 'Osmanlıca' olmadığını; Osmanlı'nın dil değil bir devlet ismi olduğunu, Türklüğün ve Türkçenin küçük görülmemesi gerektiğini, hatta ona mensubiyetle gurur duyulması icab ettiğini yazan ilk kalem sahibiydi. Bu açıdan onu Türkçülük akımı içinde düşünmekte ve Ahmet Vefik Paşa, Süleyman Paşa, Ali Suavi üçlüsünün yanına onun adını koymakta sakınca yoktur. Şemsettin Sami için İsmail Habib Sevük: "Bazen 40-50 kişilik akademilerin yapamadığını bakarsınız Şemsettin Sami gibi birisi çıkar devler gibi çalışarak başarır. Mucize nedir diye merak eden varsa ona ve eserlerine bakmak lazım." diyor. 
 
            Şimdi bizde Şemseddin Sami Bey’in eserlerinden bahsedelim. Birçok edebiyat dalında eser vermiştir Şemseddin Sami fakat onun asıl değerli eserleri dil alanında vermiş olduğu eserlerdir. Şemseddin Sami, 42’si yayınlanmış 12’si basılmamış olmak üzere çeşitli konularda 54 eser bırakmıştır. Oldukça üretken bir yazardır. Romanlar, hikâyeler, çeviriler, ansiklopediler, sözlükler hazırlamıştır. Edebiyatımızın ilk Türk romanı olan “Taaşşuk-u Talat ve Fitnat” adlı eseri yazmıştır. Bu eser edebi yönden çok kıymetli sayılmasa da edebiyatımızın ilk romanı özelliğine sahiptir. En önemli eserleri Ansiklopedi alanında Kamusu’l Alam adlı yapıtı diyebiliriz. Sözlük alanında ise Kamus-u Türki Kamus-u Fransevi’yi sayabiliriz. Orhun Yazıtlarını Türkçeye çevirmiştir. Bunun yanı sıra insanlık için Büyük bir eser olan Kutadgu Bilig üzerinde incelemelerde bulunmuş, Kutadgu Bilig’i ve Lehçe-i Türkiye-i Memalik-i Mısır’ı Türkçeye çevirmiştir.
 
 
ESERLERİ
 
Ansiklopedi

Kamus’ul-Alam
 
            Bu değerli eser doğrudan doğruya Doğulu kaynaklara dayalı, dikkatli seçme ve değerlendirmeye tabi tutulmuş bir biyografi, tarih ve coğrafya ansiklopedisidir. İslam ansiklopedilerinin temeli sayılmaktadır. Şemseddin Sami bu eseri “Tarih ve coğrafya lügatine ve tabir-i esahla kaffe-i esma-i hassayı camiidir” cümlesiyle tanımlamıştır. Daha detaylı olarak ise şu şekilde tanımlar; “Tarihe müteallik Kaffe-i akvam ve ümemle, enbiya, hulefa, sahabe, tabiin, rical-i hadis, mülkü, ulema, vüzera, hukema, ümera, fukaha, evliya, meşayıh, üdeba, şuara, etibba, müverrihin, seyyahin, ashab-ı hüner eşhas-ı mevhume-i esatir, vel hasıl şark ve garba, ezmine-i kadime ve cedideye ait Kaffe-i meşahirin isimlerini, tercüme-i hallerini, asar ve telifatının tarifini; coğrafyaya müteallik: Küre-i Arzın münkasım bulunduğu kıtaat ve memalik ve düvelin denizler, boğazlar, adalar, dağlar, nehirler, göller ile ovaların, gerek eski ve gerekse yeni kasabalarla büyücek karyelerin isimlerini, mevkilerini, tul ve arzlarını, ahval-i tarihiyye ve tabiiyyelerini, ahalisinin miktarını, başlıca mahlusat ve ihracatlarını, velhasıl tafsilat-ı mümkineyi şamil ve huruf-u heca sırasıyla mürettebdir.” şeklinde tarif etmiştir.
 
            Kamus’ul-A’lam tamamlanan ilk Türkçe sözlüktür. Uzun yıllar İslam ansiklopedisi olarak da işlev görmüştür. İki cilt olması düşünülen eser ancak altı ciltte toplanmış ve on iki yılda tam 4830 saife olarak hazırlanmıştır. 1898 senesinin Şubat ayında hazırlanması bitmiştir. Bu eser o zamanlar kültür ve edebiyat alanında büyük bir boşluğu doldurmuştur diyebiliriz. Şemseddin Sami Kamus’ul-A’lam da bulunmayan dini, ilmi, tarihi deyimler yer almadığından, daha başka bir isimle bunların yer aldığı Kamus’ul-U’lum adlı bir ansiklopedi yazmayı düşünmüşse de buna muvaffak olamamıştır.

 
 
SÖZLÜKLER
 
Kamus-u Fransevi 

            Bu kıymetli eser Şemseddin Sami Bey’in büyük bir titizlik hazırlamış olduğu Fransızca-Türkçe, Türkçe-Fransız sözlüktür. O zamanın Türk-Fransız kültür ilişkilerine büyük katkısı olmuştur. Bu eser kendinden sonra ortaya çıkarılan Türkçe-Fransızca ve Fransızca-Türkçe sözlüklere kaynaklık etmiştir. Türk kültür alemi bu yapıttan iftiharla istifade etmiştir. Dönemin Padişahı II.Abdülhamid bu kıymetli eseri kültür ve edebiyat dünyamıza kazandırdığı için Şemseddin Sami’ye “ula sınıf-ı sanisi” rütbesi ve “iftihar” madalyası ile ödüllendirmiştir. Gerçekten bu eserin önemi çok büyüktür 50 yıldan fazla en çok kullanılan sözlük olması onun değerini ortaya koyar.

 

Kamus-u Türki

            Şemseddin Sami’nin Türk Dili ve Türk milliyetçiliği bakımından en mühim eseri budur. İki cilt halinde 1901 yılının sonunda tamamlanır. Tanzimat döneminde böyle bir sözlüğe ihtiyaç vardı ve bu ihtiyacı giderme vesilesi Şemseddin Sami’ye düştü. Kemal Demiray, “Kamus-u Türki’nin kendisinden pek az önce ortaya konan Ahmed Vefik Paşa’nın Lehçe-i Osmani’si (1876) ile Muallim Naci’nin Lügat-ı Naci’si (1890) ve daha sonraları yayınlanan Ali Seydi’nin Resimli Kamus-u Osmani’si arasında..  önde gelen bir sözlük olması, bugün de Türkçe ile ilgilenenlerin başvurduğu bir kaynak olma değerini koruması herhalde raslantı değildir.”  dedikten sonra bu eserin getirdiği iki yenilikten bahseder.
 
            Birincisi, sözlüğe aldığı dil malzemesini saptarken yararlandığı ilkedir. Şemseddin Sami konuşma dilinde kullanılan bütün sözcükleri sözlüğüne almaya calışmış, kullanılmayanları ise ayıklamıştır. Kelime türetmek için Arapça’dan yararlanmamış, aslında olmayıp Türkçe’de türetilen bu kelimelerin galat olduğunu belirtmiş ve Türkçe’nin başka şivelerinde kullanılan kelimelere de yer vermeye çalışmıştır. Böylece yapay bir duruma giren dilin, doğallaşmasını hedeflemiştir.
 
            İkinci yeniliği ise sözlüğün düzenlenmesinde kullanılan yöntemdir. Kamus-u Türki’de sözcükler ilk hecelerine göre sıralanmış ve sayfa başlarında kelimelerin ilk üç harfi yazılmıştır. Kelimenin anlamından önce türü ve kökü belirtilmiştir. Kamus-u Türki’nin önemli bir özelliği vardır. O da şudur: Kamus-ı Türki, Osmanlı Türkçesini üç dilden oluşan bir karma sayan eski zihniyetten, bağımsız ve bütünlüklü bir dil olarak gören yeni anlayışa geçişte kilit bir merhaleyi temsil eder. Arapça ve Farsça kelimeler eski özlüklerdeki gibi gelişigüzel aktarılmamış, güncel yazı dilinde kullanılma ve yaşayan bir unsur olma  özelliklerine dikkat edilmiştir. Arapça ve Farsça sözcüklerin özgün anlamları değil, (geleneksel bakışta "bozuk" sayılsa da) güncel Türkçe kullanımdaki anlamları verilmiştir. Batı dillerinden alınan yeni kelimelere yer vermeye özen gösterilmiştir. En önemlisi, dilin bel kemiğini oluşturan "Türkçe" unsurunun yapısı ve etimolojisi üzerinde dikkatle durulmuştur. Şemseddin Sami, dilin sadeleşmesini ve Türkçeleşmesini savunmuş, bunun için gerekirse Türkçenin en eski kaynaklarına ve Doğu Türkçesine (Çağatayca) başvurulmasını önermiştir.



Kamus-u Arabi 

Şemseddin Sami Bey 1898 yılında tamamladığı Arapça- Türkçe sözlüktür.
 
 
ÇEVİRİLERİ

Tarih-i Mücmel-i Fransa
 
            Eser 1872’de  Madame de Saint Ouen’den “Tarih-i Mücmel-i Fransa” adıyla Şemseddin Sami Bey tarafından yayımlanmıştır. Bu eser onun yayımladığı ilk eserdir. Kitapta Fransa’da Hükümet eden familyaların soy ağaçları ve bunlarla ilgili Birgiler bulunmaktadır. Ayrıca eserde “Asker”, “Tabaka-i Hukuk”,“İrade-i Hukuk”, “Tabaka-i Salise” ve “Mülahaza” gibi Fransa’nın yönetim biçimi ve Toplumsal durumuna yönelik bilgiler de mevcuttur. “Mülahaza” bölümü muhtemelen çeviri olmayıp Şemseddin Sami’nin kendi eklediği yorumlardır.
 
Galetee
            Şemseddin Sami Bey, Florian’ın 1873’te yayımlanan bu eserini tercüme eder. Roman pastoral tarzda  yazılmıştır. Eserde bir aşk hikayesi anlatılmaktadır.
 
İhtiyar Onbaşı
            Domanoir ve Dennery’den yaptığı bu eser beş perdelik bir trajedidir. 1873’te yayımlanmıştır. Birçok kez sahnelendiği için Şemseddin Sami’nin tanınmasında etkili olmuştur.
 
Şeytanın Yadigarları
            1878 yılında Şemseddin Sami Bey tarafından 595 büyük boy sayfa ile tercüme edilip çevrilmiştir. Eser Fransa sarayında geçen hadiselerden bahseder. 37 sayfadan itibaren ise şeytan, anılarını anlatmaya başlar. Şemseddin Sami’nin en hacimli çevirilerindendir.
 
Sefiller
            Şemseddin Sami Bey bu eseri nasıl tercüme etmeye nasıl karar verdiğini şu cümlelerle belirtmektedir: “Böyle bir eserin lisanımızda bulunmaması, ve vatandaşlarımızın böyle bir istifade-yi azimeden mahrum kalması tecviz olunamayacağından, her ne kadar ki bu kitap fevkalade bir belagatle yazılıp, her kelimesinden binlerde nukat-ı hikmet-amiz bulunduğundan -alelhusus lisanımızın el’an taayyün etmeyip, müphem bir surette kullanılmakta olan kelimat ve tabiratıyla- tercümesiyle pek müşkil, ve iktidarımın pek kasır ve nakıs olduğunu biliyorsam da arzu-yi hizmet adem-i iktidarıma galebe etmekle, tercümesini ictisar ettim.”
 
            Şemseddin Sami bu hacimli eseri “Dokuzuncu Bab / Nereye Gidiyorlar?/ 1 JanVanjal” bölümünün sonuna kadar tercüme etmiştir. Eserin bundan sonraki bölümleri Hasan Bedrettin tarafından tercüme edilip ikmal olunmuştur.
 
 
DİĞER ÇEVİRİLERİ

Taaşşuk-ı Tereze ve Cozeb, Robenson (1885)
Hurde-çin (1885)
Hz.Ali Divanı (1900)
Kutadgu Bilig (1902)
Orhun Abideleri (1903)
 
Cep Kitapları:

Medeniyet-i islamiyye (1880)
Esatir (1879)
Kadınlar (1879)
Gök (1879)
Yer
Emsal
İnsan
Letaif
Yine İnsan
Lisan
Usul-u Tenkit ve Tertip.
 
ROMANLARI

Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat
 
            Mehmet Kaplan bu eserle ilgili şunları ifade etmektedir: “Basit bir eser olan Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat’ın Türk Edebiyatı Tarihi bakımından ehemmiyeti, roman nevinin ilk örneklerinden biri olmasından ileri gelir.” der. Şemseddin Sami Bey bu eseri hazırlarken gerçek bir eserden yola çıktığını belirtir. Bu eserde gençlerin istenmeden evlendirilmesinin kötü sonuçlarını konu edinir. Talat ve Fitnat’ın aşklarının engellenmesi sonucu roman bir trajedi ile biter. Türk edebiyatının ilk yerli romanıdır. Asıl önemi bundan kaynaklanmaktadır. Acemice yazılmış, teknik yönden birçok zayıf yönü bulunan bu roman, romantizmin bir ürünü sayılabilir. Romanın dili dönemine göre oldukça sade sayılır. Dili, hayata bakış açısı ve vakanın tanzim edilişi bakımından Avrupai anlamda romanla ortak noktaları bulunan eser, tesadüflerin çokluğu ve sık kullanılan motiflerle halk hikayesini de hatırlatmaktadır.
 
            Özet:
            Talat, küçük yaşta babasız kalır ve annesi tarafından büyütülür. İşyerine gidip gelirken Hacı
Mustafa’nın dükkânına uğrar. Hacı Mustafa, Fitnat’ın üvey babasıdır. Fitnat’ın annesi, Fitnat’a hamileyken kocasından ayrılmış, Hacı Mustafa ile evlenmiştir. Bu evlilikten birkaç yıl sonra Fitnat’ın annesi ölmüş, Fitnat öksüz kalmıştır. Talat, Hacı Mustafa’nın üvey kızı Fitnat’ı tesadüfen görür ve ona âşık olur. Sevgisi karşılıksız kalmaz; Fitnat da Talat’a tutulur. Hacı Mustafa, kızı Fitnat’ı hiç dışarı çıkarmamakta, adeta evde hapis tutmaktadır. Talat, bir gün çarşaf giyer, kadın kılığına girer ve Fitnat’ın yanına çıkar. İki sevgili birbiriyle konuşurlar.
 
            Hacı Mustafa, Fitnat’ı Ali Bey adında zengin ve yaşlı bir adamla evlendirmeyi düşünmektedir. Fitnat ise buna yanaşmaz; çünkü Talat’ı sevmektedir. Sonunda Hacı Mustafa’nın dediği olur; fakat Fitnat buna dayanamaz ve intihar eder. Fitnat’la evlenen Ali Bey, Fitnat’ın boynuna takılı muskayı açıp okur ve deliye döner. Çünkü öz kızıyla evlenmiştir. Ali Bey bir süre sonra delirir ve ölür. Ardından bütün bu olanlara dayanamayan Talat da yatağa düşer; çok geçmeden o da yatağa düşer; çok geçmeden o da ölür. Roman, bu acıklı sonla biter. Şemseddin Sami’nin bu romanı dışında beğenmediği için neşrinden vazgeçtiği “Iskat-ı Cenin yahut İkisi ölmüş, İkisi Çıldırmış ve Rekabet” isminde iki roman daha kaleme almıştır.

 

DİL BİLGİSİ KİTAPLARI

Kavaid-i Farisiyye Bir Tarz-ı Nevin (1873)
Elifba (1883)
Tasrifat-ı Arabiyye (1897)
Usul-i Cedid-i Kavaid-i Arabiyye (1900)
Tatbikat-ı Arabiyye (1901)
Yeni Usul Elifba-yı Türki (1891)
Nev-usul Sarf-ı Türki (1891)
Kıraat-ı Türkiye
Nev-usul Nahv-i Türki
 
TİYATROLAR

Besa Yahut Ahde Vefa (1874)
Öykü, Seydi Yahya (1875)
Gave (1876)
Mezalim-i Endülüs (Basılmadı)
Vicdan (Basılmadı)
 
KAYNAKÇA
 
KİTAPLAR
  • LEVEND , Agâh Sırrı, Şemseddin Sami, TDK Yayınları, Ankara, 1969
  • YERGUZ, İsmail, Şemsettin Sami Yaşamı-Sanatı-Yapıtları, Engin yay, İstanbul, 2007
  • TURAL Şecaattin, Şemsettin Sami, Şule Kitap, İstanbul
  • ORTAYLI, İlber, İmparatorluğun En Uzun Yılı, Alkım yay, İstanbul, 2005
 
SÜRELİ YAYINLAR
  • OKSAL, Sedat,”Şemseddin Sami ve Eserleri”, Tanin, 23 Ekim 1943
  • PAMİRLİ, Osman Turgut, "Şemseddin Sami", Türk Dili, sayı 263, Ankara,1973
  • DİZDAROĞLU, Hikmet, “Şemseddin Sami Üzerine Yeni Bilgiler”, Türk Dili, XXIII, sayı 229, s.20-25, Ankara, İstanbul
  • ÇİLOĞLU, Fahrettin, “Şemseddin Sami’yi Nasıl Bilirdiniz?”, Radikal, 21 Mart 2004
 
ANSİKLOPEDİ VE SÖZLÜKLER
  • AKÜN, Ömer Faruk, “Şemseddin Sâmî”, İA, XI. Cilt, MEB,1969
  • AKÜN, Ömer Faruk, “Hayatı, Hizmetleri ve Eserleri ile Şemseddin Sâmî”, Temel Türkçe Sözlük,
  • Sadeleştirilmiş ve Genişletilmiş Kamûs-ı Türkî, Tercüman, İstanbul, 1985
 
TEZLER
  • IŞIK KIR, Sibel, Edebiyatçı Yönüyle Şemseddin Sami, yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Mimar Sinan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2006
 
1000
icon

Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...

duyurular DUYURULAR
editörün seçtikleri EDİTÖRÜN SEÇTİKLERİ
hava durumu HAVA DURUMU
anket ANKET

e-gazete E-GAZETE
arşiv HABER ARŞİVİ
Bu haber ilginizi çekebilir! Kapat

İstanbul'dan Dünya'ya Tarih'in İzinde