Prof. Dr. Mehmed Ali Beyhan ile Sultan Abdülhamid Devri Hafiye Teşkilatı ve Jurnaller

Röportaj31 Mart 2017 09:01
Prof. Dr. Mehmed Ali Beyhan ile Sultan Abdülhamid Devri Hafiye Teşkilatı ve Jurnaller
A
a

Prof. Dr. Mehmet Ali Beyhan Yakınçağ Osmanlı Tarihi kaynakları üzerinde çalışan Prof. Dr. Mehmed Ali Beyhan ile yapmış olduğumuz söyleşimiz.

- Hocam “Sultan II. Abdülhamid Devri Hafiye Teşkilatı ve Jurnaller”  isminde bir kitabınızın çıkacağını duyduk bu eser hakkında bize biraz bilgi verir misiniz?
 
Sultan Abdülhamid’in tahta çıkışı epey problemli olmuştur, öncelikle iki tane hal’i görür. Amcası Sultan Abdülaziz bir darbe ile tahttan indirilmiş ve dolayısıyla kısa bir zaman sonra da katledilmiştir. Kardeşi Murad’ı tahta çıkaran ekip henüz iş başındadır. Murad’ın hastalığının kısa zaman sonra ortaya çıkışı yeni bir taht değişikliğini beraberinde getirmiş ve dolayısıyla Sultan Abdülaziz’i tahttan indirenler, 5. Murad’ı tahta çıkaranlar, II. Abdülhamid’i tahta çıkarmak zorunda kalmışlardır. Bu tahta çıkarılma hadisesi bir pazarlık neticesi meydana gelmiş; Mithat Paşa ve taifesi Abdülhamid Han’a Meşrutiyet’i ilan ettiği takdirde kendisini tahta çıkarabileceklerini ifade etmişlerdir. Bu görüşmeler, Sultan Abdülhamid’in Kâğıthane’deki çiftliğinde yapılmıştır. Mithat Paşa ve Mütercim Rüştü Paşa ile beraber böyle bir pazarlık içerisine girmişlerdir. Dolayısıyla tahta çıkar çıkmaz da II. Abdülhamid, birçok siyasi problemi de aynı anda göğüslemek zorunda kalmıştır. Abdülaziz Devrinde başlayan bu son Karadağ Osmanlı-Sırp savaşı onun hemen akabinde meydana gelen ve literatürümüze 93 harbi olarak geçen 77-78 Osmanlı - Rus savaşı neticeleriyle beraber büyük problemler oluşturmuştur. Dolayısıyla Sultan Abdülhamid’in tahta çıkış sürecinin problemli oluşu ve bu problemlerin sebeplerini bir bakıma belki dengelemek belki bertaraf edebilmek, belki kontrol altına alabilmek için böyle bir hafiye teşkilatını kurduğunu söyleyebiliriz.
 
Bu teşkilat; devletin resmi, gizli istihbarat örgütünden farklı bir örgüttür. Sadece ve sadece doğrudan doğruya Abdülhamid’e bağlı bir örgüttür. Bunun devlet teşkilatında herhangi bir şematik yapısı söz konusu değildir ve bir şematik yapısı yoktur. Bu tamamen güvendiği insanlardan oluşturduğu ve memleketin hemen hemen her tarafından kendisine bilgi aktaran, hemen her konuda bilgi aktaran bir kuruluştur. Bu 33 yıllık saltanatı boyunca İmparatorluğun çeşitli bölgelerinden kendisine gelen bu bilgi akışı, Yıldız’da birikmiş ve bir araya gelmiştir. Ne yazık ki bu belgelerin çok azı bize intikal etmiştir. Çünkü Enver Paşa’nın Harbiye Nazırı oluşuyla bu belgeler Harbiye Nezareti’nde muhafaza edilmiş ve Enver Paşa’nın emriyle yakılmıştır. Dolayısıyla bize çok az intikal eden belge vardır. Dolayısıyla hafiye teşkilatı ve jurnallerle ilgili çok geniş, çok sağlıklı bilgiler söylemek mümkün değil. Bu bakımdan yazılanlar çizilenler söylenenlerin pek çoğu dedikodudan ibarettir. Hatıralar, gazete yazıları Abdülhamid Han’ın tahttan indirilişinden sonra onun devrini bir bakıma çürütmek onun devrini kötülemek, yeni rejimi ve dolayısıyla iktidara gelen yeni ekibi yüceltmek maksadına matuf yazılardır. Bu yazılardan da tabii ki sağlıklı bilgiler elde edilemez. Bizim üzerinde çalıştığımız bu raporlar - ben jurnal kelimesini bilinçli olarak kullanmıyorum - çünkü jurnal geniş bir anlam yelpazesine sahip olmakla beraber Abdülhamid dönemi için anlamı daraltılmış birilerinin ayağını kaydırmak, birilerini kötülemek maksadıyla yazılan bir nevi fişleme olayına indirgenmiştir, ben bunu özellikle kullanmıyorum elimize ulaşan jurnal metinlerinden bu raporlardan görüleceği üzere hemen hemen her konuda Abdülhamid haberdar edilmiştir. Bu zaman zaman Yemen’de meydana gelen isyanların sebeplerini, çözüm yollarını bildiren bir rapor olduğu gibi bazen de halka zulmeden bir muktezini şikâyet konusunda da olabilmekteydi. Yine dış basın tarafından Abdülhamid devrine karşı başlatılan bir yıkıcı propagandanın, propagandayı neşreden gazetelerin, yasaklanan gazetelerin ülkeye girişini çıkışını kimler tarafından sokulduğunu yine Abdülhamid’e bildiren raporlar, işte bu raporlardır. Uzun zamandır üzerinde çalıştığımız bu metinleri deşifre ederken bu teşkilat içerisinde yer alan şahıslar hakkında bilgi toplamak, gazeteye yansıyan kısımları var ise o kısımları derlemek tabii hayli zamanımızı almıştır. Dolayısıyla ortaya çıktığı takdirde belki Abdülhamid döneminin iki yıllık devrini aydınlatsa bile konu hakkında 1891 –1893 yılları arasında bize Abdülhamid’in teşkilatıyla ve yönetim tarzıyla ilgili epey malumat vereceğine ben inanıyorum.


 
- Ne zaman yayınlanıyor bu kitap?
 
Üzerinde uzun zamandır çalışıyorum. Diğer meşgaleler bu kitabı epeyi geri bıraktı. Ama ümit ediyorum ki kitap bu yaz aylarında piyasaya çıkacak.
 
- Sultan II. Abdülhamid Döneminde hafiye teşkilatı nasıl oluşuyor, nedenleri nelerdir?
 
Elimizdeki bu belgelerden hareket ederek şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki; bu biraz Abdülhamid’in güvendiği insanlarla kurulan bir teşkilattır. Yani özetle Abdülhamid’e ihanet etmeyecek, Abdülhamid’e doğru bilgileri verecek olan kişilerden oluşan bir teşkilattır. Devlet bütçesinden kendisine herhangi bir ödenek ayrılan bir teşkilat değildir, resmi bir vechesi söz konusu değildir, bu tamamen amcasını tahtan indiren kardeşini tahta çıkaran ve tahttan indiren ve kendisini bir pazarlıkla tahta çıkaran bir ekibe karşı güvenmediği bir devlet düzenine karşı, bu ülkeyi rahatlıkla yönetebilmek, kendi saltanatını kendi hayatını belki garanti altına almak için kullandığı bir teşkilat. Bu belgelerden yola çıkarak tabii hatıratların ifade ettiklerine, Abdülhamid muhaliflerinin söylediklerine bakılırsa bunların sayısı binleri bulmaktaydı. Onlara göre herkes hafiyeydi, herkes Abdülhamid’e yalan yanlış bu bilgileri veriyordu. Aslında bu böyle değil. Belgelerin tamamı bizlere ulaşmış olsaydı belki daha sağlıklı şeyler söylemek mümkündü ama en azından 400‘e yakın bu raporlardan anladığımız kadarıyla bu şahısların sayısı 35 – 40 civarındadır. Bunlar tabi bilgileri aktarmaktadırlar, bu bilgilerle Abdülhamid’in devlet yönetiminde alacağı kararlarda herhalde sağını solunu önünü arkasını daha rahat görebilme imkânını elde etmiştir bunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
 
- Hocam hazırlanan jurnaller ne şekilde kullanılıyor?
 
Tabi bunların devlet yönetimine etkisi nedir, net bilgiler söyleyebilmek için arşiv bilgilerinden hareketle alınan kararları teker teker göz önüne getirerek belki bir şey söylemek mümkündür. Ama en azından şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; Abdülhamid kendisine aktarılan bu bilgilerden istifade etmiştir. Tedbirlerini ona göre almıştır. Bunlar sayesinde kendi saltanatına yönelik, kendi şahsına yönelik pek çok komplo pek çok suikast girişimi ortaya çıkmıştır, aksi halde bunları bertaraf etmesi belki mümkün olamayacaktı. Dolayısıyla bu teşkilat sayesinde çatırdayan bir imparatorluğun yıkılmasını 33 yıl kadar sürdürebilmiştir. Ve hakikaten ondan sonrası tahtan indirilişinden sonrası da malum süreç 9 yıl kadar sürebilmiştir, 1909’dan 1918’e kadar koca imparatorluk tasfiye edilmiştir.


 
- Ülkemizde hafiye teşkilatı ile ilgili daha önce herhangi bir çalışma yapılmış mıydı?
 
Evet, çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalar az önce ifade ettiğim gibi çok sağlıklı çalışmalar değildir. Onlardan bir tanesi Asaf Tugay’ınİbret” adlı kitabıyla 1960’lı yılların başında neşrettiği jurnallerdir. Bu jurnal metinlerini yayınladıktan sonra bir devlet kurumuna vereceğinden bahsetmiştir ve gerçekten de bunları arşive vermiş ve arşivde Yıldız esas evrakı arasında Asaf Tugay’dan alınan belgeler diye yerlerini almıştır. Şimdi Asaf Tugay’ın ifadesine göre kendisi Yıldız Evrakı Harbiye Nezaretine taşındıktan sonra oluşturulan bir komisyon içerisinde görev almış dolayısıyla bu çalışmaları sırasında bir kısım jurnalleri kendisi alıkoymuştur. Şimdi şöyle bir soru akla geliyor. Binlerce belge arasında bu belgeleri diğer belgeler arasından nasıl seçmiştir onu bilemiyoruz. Belgeler “İbret” adıyla neşredilmiştir. Alt başlık Abdülhamid’e verilen jurnaller ve jurnalciler diye konulmuştur. Kitabın üzerinde herhangi bir tarih söz konusu değildir. Yani hangi tarihte basıldığı belli değildir ama 1960’lı yılların başlarında basıldığını tahmin etmek mümkündür, Asaf Tugay Emekli Subaşısı diye geçiyor ama önsözü Faruk Güventürk tarafından yazılmıştır. İstanbul Garnizon komutanı 66’ıncı tümen komutanı Tuğgeneral Faruk Güventürk. Bu şu anlama geliyor herhalde bu 60 ihtilalından önce kaleme alınmıştır öyle anlaşılıyor, dolayısıyla baskı tarihi söz konusu değil. Bu belgeleri ben arşivde gördüm. Arşiv’de Yıldız evrakı arasında gördüm, arkasına bir damga basılmış Asaf Tugay’dan alınan jurnaller diye geçiyor daha doğrusu. Kitabın sonunda jurnalciler kimlerdir, kimler jurnal vermiştir? bununla alakalı çok uzun bir liste vardır. İsmi kayıt defterinde yazılı jurnalcilerin kayıt listesi diye. Bunları tamamen saymadım ama herhalde alfabetik sıraya göre dizilmiş muhtemelen 200 civarında bir isim var burada. Bu isimler gerçekten neydi, o defter neydi ve nerdedir? Onu biz bilemiyoruz. Arşiv defterleri arasında bu defterlerde olsaydı eğer uzun süre arşivde çalıştım herhalde oralarda bulabilirdim. Abdülhamid’in tahtan indirilişinden sonra Abdülhamid muhalefeti oluşmuş ve Abdülhamid devrini kötüleme kampanyası başlatılarak propagandalar ve yayınlarla Abdülhamid devri yoğun bir şekilde eleştiri yağmuruna tutulmuştur. Bunu, bilhassa Hüseyin Cahit Yalçın’ın çıkardığı Tanin gazetesinde rahatlıkla görebiliyoruz. İkinci bir çalışma biraz daha eski bir çalışmadır. Bu çalışmayı Faiz Demiroğlu adında birisi 1954 de küçük bir kitap şeklinde Abdülhamid’e sunulan jurnaller adıyla çıkarmıştır. Sadece deşifre edilmiş birtakım metinler var orada. Orijinal bilgiler nerdedir onunla alakalı bilgiler söz konusu değildir. Belgelerin metinleri neşredilmemiştir. Muhtemelen Faiz Demiroğlu bunları bu gazete yayınlarından elde etti ve neşretti. Bunun dışında hafiye teşkilatıyla ilgili herhangi bir çalışma söz konusu değil.


 
Bundan 20 yıl öncesine kadar bir üniversitede Abdülhamid üzerine bir çalışma yapmak hemen hemen imkânsız gibiydi ama son zamanlarda sadece Türkiye’de değil dünyada da sanki Abdülhamid yeniden keşfedilmeye başlanılmıştır.
 
Hocam Sultan Abdülhamid dönemi hafiye teşkilatı ve jurnaller ile çürütülmeye çalışılıyor. Bu durumun esas nedeni nedir?
 
Bu tamamen Abdülhamid düşmanlığıdır. Çünkü gerçekten 1865 den itibaren mutlak monarşiye karşı oluşan bir muhalefet var. Bu muhalefetin adı “Yeni Osmanlılar” hareketidir. Daha sonradan birtakım evrelerden geçerek, gerek yurt dışında gerekse Türkiye’de bilhassa İkinci Meşrutiyetin ilanından sonra basın yoluyla Abdülhamid Devri çürütülmeye çalışılacaktır. Abdülhamid düşmanlığının uluslararası bir boyutu da söz konusudur. Bu boyutu da göz önünde bulundurmak lazım, çünkü sadece Yeni Osmanlılar hareketinin uzantısı olan Jön Türkler, İttihat ve Terakki Abdülhamid’e düşmanlık yapmamaktadır, Ermeniler de Abdülhamid’e düşmanlık yapmaktadırlar. Doğu Anadolu’da Ermeni nüfusunun çok yoğun olduğu bölgelerde bağımsız bir Ermeni Devleti kurma girişimleri vardır. Taşnak, Hınçak teşkilatları başta olmak üzere Rusya’nın da himayesindeki bu düşmanlığa Sultan Abdülhamid engel olmuştur. Bir diğer önemli unsurda Yahudilerdir. Hakikaten Yahudi unsurunu da göz önünde bulundurmak lazım, 1895’ten sonra Siyonizm teşkilatı uluslararası arenada kendi sesini duyurmaya başlamıştır ve Siyonizm inancına göre Arz-ı Mev’ud olarak terakki ettikleri Filistin toprakları üzerinde bir Yahudi Devleti kurma girişimleri vardır. Abdülhamid saltanatı boyunca buna da engel olmuştur. Nitekim arşiv belgeleri incelendiğinde dünyanın değişik yerlerinden Avrupa’dan, Amerika’dan, Filistin’e olan Yahudi göçlerinin tarassut altına alındığını biliyoruz ve biz bunu arşiv belgeleri arasında takip etme imkânına sahibiz. Buna tabi karşı çıkmıştır. Dolayısıyla bu da bir bakıma Abdülhamid için başka bir düşmanı peydah etmiştir. Böyle yoğun bir yelpazede çeşitli olan düşman grupları basın yayın yoluyla Abdülhamid dönemini kötüleme gayreti içerisine girmişlerdir. Bunu bir dereceye kadarda başarabilmişlerdir. İşin nihayetinde, bundan 20 yıl öncesine kadar bir üniversitede Abdülhamid üzerine bir çalışma yapmak hemen hemen imkânsız gibiydi ama son zamanlarda sadece Türkiye’de değil dünyada da sanki Abdülhamid yeniden keşfedilmeye başlanılmıştır. Ve üzerinde onun dış politikası ile ilgili, müessesleriyle ilgili, siyasi kişiliği, hayatıyla ilgili pek çok akademik çalışma yapıldığını biz görebiliyoruz. Bunu rahatlıkla takip etme imkânına da sahibiz. Tahmin ediyorum ki bu çalışmalar neticesinde karanlıkta bırakılmaya çalışılan bu devir çok net bir biçimde, bütün açıklığıyla, bütün uzvuyla gün ışığına çıkmış olacaktır.


 
- Abdülhamid Devri hafiye teşkilatından bahsediyoruz. Bunun öncesinde herhangi hafiye teşkilatı var mıydı eğer var ise bu teşkilat yapısı diğer devletlerde ne şekilde zuhur etmişti?
 
Abdülhamid’in bu hafiye teşkilatını diğer istihbarat örgütlerinden ayırt etmek gerekir. Osmanlı devletinde elbette gizli bir polis örgütü vardır. Osmanlı devleti kuruluşundan itibaren mücavir devletlerde olup bitenleri, Osmanlı devleti aleyhine oluşabilecek olan ittifakları bunları elbette ki takip ediyordu. Mesela martalozlar bir bakıma bunlar birer casustur. Akıncı teşkilatları savaş öncesinde sınır ötesi akınlar düzenlemektedirler. Bunlar bilgi topluyorlardır. Bu tarz teşkilatlar her devletin tarihinde vardır bunlar devleti ayakta tutan unsurlardır. Dolayısıyla gizli haber alma örgütleri hemen hemen bütün dünya devletlerinde vardır. Selçuklularda da bunu görebilirsiniz, Emevilerde de, Abbasilerde de bunu görebilirsiniz. Haber alma örgütleri sadece 20. yüzyılda ortaya çıkmış değildir. Bu devlet kavramı kadar eskidir ama Abdülhamid’in hafiye teşkilatı Abdülhamid’in şahsına, Abdülhamid’in saltanatına, Abdülhamid’in devrine münhasır bir teşkilattır. Kimler görev alıyor burada? Bunun içinde valiler vardır, yargıçlar vardır, değişik yerlerde çalışan bürokratlar vardır, askerler vardır. Mesela hareket ordusunun komutanı 3. ordu komutanıyken oluşturulan 31 Mart hadisesini bastırmak üzere yola çıkan asıl hedefi de Abdülhamid’i tahtan indirmek olan bu hareket ordusunun komutanı Mahmut Şevket Paşa vaktiyle Suriye bölgesinde telgraf hatlarını döşemeye memur edilmiştir. Onun o alanla ilgili dahi Abdülhamid’e gönderdiği raporlar vardır. İşte Feyzullah Efendi, Yemen’de hâkimlik yapmıştır, Yemen isyanıyla ilgili Abdülhamid’e bilgiler vermiştir. Bu isyanların çıkış sebepleri nelerdir? Bunları teker teker saymakta bu raporlarında ve aynı zamanda ne tür tedbirler alınması gerekiyorsa bunları da açıkça belirtmektedir. Mesela bu Feyzullah Efendi dediğimiz kişi kendisi Şam’da hâkimlik yapmakta, orda bulunduğu sırada Yemen’le ilgili bilgileri göndermiştir. Çünkü Yemen’de uzun süre bulunmuştur, tespitleri arasında çok ilginç şeyler görmekteyiz. Mesela diyor ki; Yemen halkı mütedeyyin bir halktır. Buraya göndereceğiniz devlet memurları mazbut ve mütedeyyin olmalıdır. En azından halkın inançlarıyla, halkın gelenekleriyle çatışma içerisinde olmamalıdır. İşte isyanların temel sebeplerinden birisi budur. Maarifi yaygınlaştırmak lazım. Dolayısıyla okuma-yazmayı, devlet hakkında bilgilendirmeyi, vatan ve millet sevgisini aşılamayı ancak bu maarif yoluyla yapabilmemiz mümkün, bunu yaygınlaştırmamız lazım. Üçüncüsü zaman zaman silahlar toplatılıyor. Yemen halkı silaha düşkün bir millet olduğundan ellerinde eski model tüfekler bulunmaktadır. Bu tüfekleri topladığınız takdirde halk yeniden silahlanmak isteyecektir. Bu silahlar yerine daha modern silahlar bu açığı kapatacaktır. Pek çok silah tüccarı, silah öğreticisi vardır. Dolayısıyla bu yanlıştır diyor ve tedbiri ona göre alın diyor. İşte bu bir jurnaldir.
 
Günümüzde hala Abdülhamid rejimine karşı bir düşmanlık vardır. Belki yurt dışında bu düşmanlık sona ermiştir, ama hala yurtiçinde bu düşmanlık devam etmektedir. Bu bir zihniyet meselesidir…
 
Hocam son olarak Sultan Abdülaziz’in ölümü intihar mıdır? Cinayet midir?
 
Bunun üzerinde de pek çok şey yazılmıştır. Abdülaziz’in intihar ettiği de yine Abdülhamid saltanatına, Abdülhamid rejimine karşı düşmanlık yapanlar tarafından ortaya atılmış bir uydurmadır. Gerçekten de İsmail Hakkı Uzunçarşılı “Yıldız Mahkemeleri” adlı kitabında ölüm raporlarını yayınlamıştır. Çok ilginç bir anektot var onu söylemekte yarar var. Derki; “ alat-ı ceriha olarak bileklerini, bilek damarlarını kestiği bir makas var. Bu, bıyık ve sakal düzeltme makasıdır. Bir eliyle bu küçük makasla bilek damarlarından birisini kesebilir, bu mümkündür. Fakat o kestiği el ile kanın oluk oluk aktığı o el ile öbürünü kesmesi mümkün değildir ama buna rağmen intihardır” diyor. İlginçtir üçüncü sınıf öğrencilerine Yakınçağ Osmanlı Tarihi Metinleri diye metinler okutuyorum, İbnü’l Emin Mahmud Kemal İnal’ın TOEM’de neşredilen makaleleridir bunlar. Bunlardan birisi Hatıra-ı Atıf’dır. Hatıra-ı Atıf’ta İbnü’l Emin kendisi de söylüyor. “Ne intihardır diyebilirim ne de katldir diyebilirim”, fakat Abdülaziz’e dair olan yine bir makalede bunu açık açık söylüyor, katledildi diyor. Gerçekten tabii bir irade vardır ve o irade bir cuntadır, askerî bir cuntadır. Dolayısıyla bir hükümdarı tahttan indiriyor, yeni birisini tahta çıkarılıyor, mahlûl bir hükümdarın yaşaması yeni hükümdar için tehlikedir. Bunu II. Mahmud devri içinde söyleyebiliriz. Bilindiği üzere III. Selim’i tekrardan tahta çıkarmak için Rusçuk yaranının o saray darbesinde IV. Mustafa taraftarları, III. Selim’i katledince şehzade Mahmud tahta çıkar ama kardeşi IV. Mustafa da mahlûl bir hükümdar statüsündedir. Mahmud’un emriyle, Kadı Abdurrahman Paşa’nın eliyle IV. Mustafa katledilir, boğdurularak öldürülür. Dolayısıyla Hüseyin Avni Paşa’nın ve ekibinin Abdülaziz’i sağ bırakmaları mümkün olamazdı. Onun için intihar süsü verilmiş ama becerilememiş ve yüzüne gözüne bulaştırılmış bir katldir, bir cinayettir. O zaten mahkemede de tebeyyün etmiştir. Bu hal meselesine katılanlar dolayısıyla katl meselesine katılanlar 1881 den sonra yani iç politikadaki o bütün fırtınalı günler geride bırakıldıktan sonra (Osmanlı- Rus savaşının yaraları sarılmaya başlandıktan) kurulan bu Yıldız Mahkemesinde bunlar hep gün ışığına çıkmış ve hepsi tescil edilmiştir. Onun için intihardır demek doğru değildir. Şunu unutmamak lazım ki hala Abdülhamid rejimine karşı bir düşmanlık vardır. Belki yurt dışında bu düşmanlık sona ermiştir, ama hala yurtiçinde bu düşmanlık devam etmektedir. Bu bir zihniyet meselesidir…

Prof. Dr. Mehmed Ali Beyhan Kimdir?
 
1953 yılında Malatya'da doğdu. İlköğrenimden sonra, orta öğrenimini Malatya Atatürk Lisesi'nde 1974-1975 öğretim yılında tamamladı. 1975-1976 öğretim yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü'nde başladığı yüksek öğrenimini, Yakınçağ Tarihi esas sertifikası ile, Doğu Dilleri'nde  Arap -Fars dilleri ve edebiyatları, Felsefe Bölümü'nde Türk – İslam Düşüncesi Tarihi sertifikalarını da alarak 1980 yılında ikmal etti. 1979 Ekimi'nde Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde memur olarak çalışmaya başladı. 1984–1985 akademik yılında Ankara'da Devlet Memurları Yabancı Diller Eğitim Merkezi'ne devam ederek İngilizce'den iyi derece ile sertifika aldı. 1987'de "Türk Arşivleri'nin Dünya Arşivleri Arasındaki Yeri ve Önemi" adlı tez  ile Başbakanlık Uzmanı unvanını aldı. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde uzman ve yönetici sıfatıyla 13 yıl çalıştı.  Arşivdeki memuriyeti ile beraber, Edebiyat Fakültesi Yakınçağ Tarihi Anabilim Dalı'nda Prof. Dr. Nejat Göyünç'ün yönetiminde başladığı doktora çalışmalarını, merhum hocanın İstanbul Üniversitesi'nden ayrılmasıyla, Prof. Dr. Bekir Kütükoğlu'nun nezdinde Câbî Tarihi'nin ilmî edisyonu ile sürdürdü. Hocanın 28 Haziran 1990 tarihinde vefatıyla yarım kalan çalışmasını Prof. Dr. Kemal Beydilli'nin maiyetinde tamamlayarak 30 Temmuz 1992 tarihinde doktor unvanını aldı. 22 Temmuz 1992 tarihinde Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Yakınçağ Tarihi Anabilim Dalı'na Araştırma Görevlisi olarak intisap etti. 14 Aralık 1995 tarihine kadar Arş. Gör. Dr., 14 Aralık 1995 tarihinden beri Yrd. Doç. Dr. unvanıyla anılan anabilim dalında görev yapmakta olup, 20 Mayıs 2002 tarihinde Doçent, 2009 senesinde Prof. unvanını aldı. Osmanlıca, Yakınçağ Osmanlı Tarihi Metinleri ve Yakınçağ Osmanlı Tarihi Kaynakları üzerine dersler vermektedir.
 
Prof. Dr. Mehmet Ali Beyhan Yakınçağ Osmanlı Tarihi kaynakları üzerinde çalışmaktadır. Neşre hazırlamış olduğu  III. Selim ve II. Mahmut dönemlerine ait Câbî Tarihi,  Türk Tarih Kurumu tarafından 2003 yılında yayınlanmıştır. Ayrıca Yeniçeri Ocağı’nın ilgasını  anlatan  Gülzâr-ı Fütûhât, 2001 senesinde İstanbul’da yayınlanmıştır. Prof. Beyhan III. Selim, IV. Mustafa ve II. Mahmud’un ilk dönemlerine ait bir ruznameyi neşre hazırlanmıştır. Ayrıca Sultan II. Abdülhamid devrine ait altı yüze yakın jurnal metnini ihtiva eden bir yazma üzerinde yaptığı çalışma da yakında neşredilecektir. Kaynak metinlerin dışında, Dr. Beyhan'ın  yine yakın dönem Osmanlı Tarihine dair muhtelif dergilerde makaleleri neşr edilmiştir. Prof. Dr. Beyhan hâlen Ramiz Abdullah Paşa üzerinde çalışılmaktadır
1000
icon

Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...

duyurular DUYURULAR
editörün seçtikleri EDİTÖRÜN SEÇTİKLERİ
hava durumu HAVA DURUMU
anket ANKET

arşiv HABER ARŞİVİ
linkler LİNKLER
Bu haber ilginizi çekebilir! Kapat

İstanbul'dan Dünya'ya Tarih'in İzinde