Kalb-İ Stanbul Eyüb Sultan-3

Kategori: Kültür-Sanat - Tarih: 28 Aralık 2016 14:07
Kalb-İ Stanbul Eyüb Sultan-3

Her şehrin bir merkezi olduğu gibi manevi önderleri de vardır. Medeniyetler beşiği İstanbul'umuzun da manen kalbini Eyüb Sultan semti teşkil etmektedir. Şair Ekrem Elmas'ın kaleminden Mihmandar-ı Resulullah, Alemdar-ı Habibullah vasıflarıyla övülen Halid Bin Zeyd Ebu Eyyüb-El Ensari'yi ve semt-i Eyüb'ü okuyacağınız yazı dizisinin üçüncüsü sizlerle...

Yağmuru incinmeden beklermiş toprak
Toprağı incitmeden yağarmış yağmur
Bilmezdim Efendim
Allah’ı anmadan doğmazmış güneş
Açmazmış çiçek Seni selamlamadan
Bulutlar Rabbimin güzel isimleriyle yürür
Rüzgarlar Onu tesbih ederek esermiş
Kök yere salınırmış Efendim boy göğe atılırmış bilmezdim
Bilmezdim bu güzel şehirde
Bir şehidin son tebessümü gibi latif
Senin gül cemalini gören nice sahaben
Ülkeme gül kokunu getiren canlar cânı Mihmandarın varmış
Bilmezdim Efendim, bilmezdim, ölseydim.
 
Dem bu ki yorulurmuş insan şehrin insafından
Su ararmış sine-i sûzana ceddinin safından
Varıp seyyahı olurmuş çöl gibi sokakların
Bir kayıp meyyiti olurmuş âlem-i berzahın
Serpilmezmiş göğsüne gök kubbeden serin sular
Bir hoş seda işittirmezmiş dünler ve yarınlar
Nereye gitse boğarmış onu bir kalabalık
Nereye gitse şehir zulüm gibi karanlık
Ölse ölemezmiş o biçare, kaçsa kaçamazmış
Bilmediği için besmeleyi, huzur kapısın açamazmış
Ama gün gelip bütün yalnızlığıyla
Durup mahşer gibi caddelerin ortasında
“Bismillah” dediği zaman Allah korkusuyla
Ne dünyası çürürmüş artık ne kalbi bozulurmuş
Anlarmış çünkü
Allah’ın zikriyleymiş  huzur
Hidayet bulup yanan kalbi ıslah olunca
Islah olan kalbine umutlar doluşunca
Okuyup besmeleyi açınca  kapıyı
Görürmüş yıldız gibi ışıldayan gül yapıyı
Bir gül yapı ki Efendim Sen kokuyor
Bir gül yapı ki insanlığa huzur dokuyor
Ne yalnızca ışıktır o ne yalnızca su
Edeble gelen lütufla gider, işte hakikati bu
Bir hakikat ki övgüsü tükenmez ehl-i dîlde
Bir hakikat ki sevgisi eksilmez gönüllerde
İşte aziz milletime kılavuz sahabe Efendim
İşte fethin muştusuna mahfuz sahabe
İşte gözlerimizi şenlendiren o nûr-u güzîde
İşte selamet beldelerinden bir mübarek belde
İşte Efendim
İşte Huzur-u Makam-ı Mihmandar-ı Nebi
İşte cennet gibi o Eyüp Sultan Camii
 
Soluk aldırırcasına kasvet dolu şehre
Hoş kokular yayarcasına bu Nehr-i Aziz’e
Gelip konmuş sevinçle uçan güvercin gibi
Şehri âbâd eyleyen en âlâ bir gülçin gibi
Duruyor asırlar aşan bir davudî seda ile
Hoş sedalarla güzelleşen bir özge sevda ile
Boş heybelerin dolduğu münbit mekandır bu
Şadırvanlarından zemzemler akan gülşen-i hâmûşândır bu
Kubbelerinde nöbetleşe uçuşan kuşların
Seslerinin ulaştığı bütün arkadaşlarına çağrılar yaptığı
Kanadınız kırıksa da gelin pırıl pırılsa da gelin dedikleri
Şefkat yuvaları içinde bir nadide âşiyandır bu
Gönlünüz buruksa da gelin ışıl ışılsa da gelin
Karnınız açsa da gelin toksa da gelin
İkram bulacaksanız da gelin ikram edecekseniz de gelin dedikleri
Nimetleri inkar edilmeyen Allah’ın lütfettiği bir hüsn-ü âsümandır bu
Sevinmek isterseniz de gelin ağlamak isterseniz de gelin
Evlat da olsanız gelin ana baba da olsanız gelin
İyiyseniz de gelin iyi değilseniz de gelin
Mutlaka, mutlaka gelin dedikleri bir âgûş-u cândır bu
 
Gelin ey dostlar burası Hazreti Halid yurdudur
Gelin, burası Allah’a iman ile yoğrulmuştur
 
Zaman eskiydi Efendim, zaman dertli
Ve Sen Merhaba Ey Refik-i Ala diyeli
Hasretinden ashâbının gözyaşları dinmeyeli seneler olmuştu
Öğretmiştin
En büyük düşmanımız iki yanımız arasındaki nefsimizdi
Fakat düşmanın küçüğü de ordularımızı beklerdi
Zaman eskiydi Efendim, yol uzundu, menzil Kostantiniyye
Yolculuk meşakkatli, Ebu Eyyub yaşlı idi
Hem müjdene mazhar olmak isterdi hem Seni çok özlemişti
Çıkma bu yolculuğa diyenleri dinlemedi
Şehadet arzusuyla denizleri çölleri aşıp geldi şehrin surları önüne
Şehr-i âgâh etmek için ezanın ile
Misk-ü amberler yayan ulu çınarlar dikilsin diye
İslam’ın ışığı yetmiş iki millete ulaşsın diye
Tahripçi genlerle gelecek istila-i latin kahrolsun diye
Kutlu komutanın ve kutlu askerlerin kılıç şangırtıları bol olsun diye
Gemiler karalarda yürüsün, kır atlar sularda koşsun diye
İ’lây-ı Kelimetullah diye
Lailaheillallah diye
Geldi şanlı milletimi daha şanlı kılmak için
Geldi çağlar kapatıp çağlar açacak fethi başlatmak için
Geldi Ümmet-i Muhammedi diri tutmak için
Geldi Allah’a ve Sana burada kavuşmak için
Bilmem şimdi hiç düşünmezler mi
Demezler mi hiç niçin geldi o Mihmandar-ı bahâdar
Demezler mi o yaşta onca yolu aşmakta ne sırlar var
Dünya hayatı bir yolculuk değil mi başlayan ve biten
Demezler mi başlayan her şey için ölüm var
Varsa madem ölüm
Kadr-ü kıymet bilelim demezler mi
Demezler mi bir değil iyiyle kötü, akla kara
Biri cennete gider biri düşer nâra demezler mi
Demezler mi cânım fetih Medine’de başladı
Taçlandı Muhammed Fatih Hanla
Yavuz Sultan Selim ile tamamlandı demezler mi
Elbet üzüm çöpsüz olmaz amma şu manzara
Vavsız evliyalara kanan bu halk-ı gülzâra
Çıkıp bir münadi demeli mi ilelebet
 “Entümül-fukarau ilallah” ey millet
Bilmem Efendim bilmem derler mi
Anıp da Allah’ı secde ederler mi
Bilmem, yalnız, deriz biz
Dem o ki fatiha-i şerifi niyaz ile
Hürmet eylesin Ebu Eyyub’a bînamaz bile

http://www.istanbultarih.com/haberprint/kalb-i-stanbul-eyub-sultan-3-121.html